23 Ocak 2010 Cumartesi

Ölü Bebekler


Yalan değil. Pal Zileri marka takım elbise, Breguet kol saati, Longchamp çanta, lüks bir Mercedes, onun asgari ücretle çalışan şoförü, yüksek plazalardan birinde ofis, ya da plazanın kendisi, pahalı zevkler, uçuk rakamlar... Bunlar benim de hayal ettiğim şeyler bazen.

Benim farkım sadece hayal ediyor olmam tabi, bunlara sahip olan çok da kişi var zaten. Çok şükür vicdan sahibi bir insanım ki simit yerken düşen susam tanelerini görünce aklıma Afrika'da açlıktan ölen yığınla insan gelebiliyor ve üzülebiliyorum.

İşte acı gerçek bu. Bizim gibi belli bir seviyeye ulaşabilmiş insanlar Hollywood ürünleriyle beslenirken bahsettiğim seviyenin altındaki pekçok gezegendaşımız henüz elektrik ile bile tanışmadı, elektrik bir yana iki lokma ekmeğe, bir avuç pirince muhtaçlar.

Afrika'da bebekler açlıktan ölüyor. Afrika'da bebekler açlıktan ölüyor. Afrika'da bebekler açlıktan ölüyor. Afrika'da bebekler açlıktan ölüyor. Afrika'da bebekler açlıktan ölüyor. Afrika'da bebekler açlıktan ölüyor.

Defalarca kez tekrarlamak istedim bunu, tekrarlarken ölü bebeklere kaçının daha katıldığını tahmin etmeye çalışarak.

İnsanın en sevdiği kişiyi açlıktan kaybetmesi ne demek bilmiyorum. En sevdiğim kişi sorusuna cevap verebileceğimi bile bilmiyorum. Düşününce aklıma tek gelen şey sıcak bir jakuzi şu anda. Böylesine soğuk bir havada tadılabilecek en güzel dünyevi zevk belki de. Dedim ya yazının başında, benim aklım başka yerlerde.

Sizinki doğru yerde olsun lütfen.

21 Ocak 2010 Perşembe

Radyasyon Bulutu vs. Sigara Dumanı

çernobil çayı

80li yılların "demokrasi yıldızı" Turgut Özal'dan; günümüzün "demokrasi yıldızı" RTE'ye gelinceye dek, "demokratik geleneğimizde" ya kansere ve insan sağlığına olan yaklaşım çok değişti ya da bizim andavalın önde gideni olduğumuzu düşünen yönetimlerle karşı karşıyayız. Nitekim, bir yanda 86 yılında çernobil faciası sonrasında yaşanan radyoaktif salınımı neredeyse reddeden ve radyasyonlu çayların piyasaya sürülmesine göz yuman Özal, diğer yanda ise dumanlı hava sahalarının ve pasif içiciliğin kanseri nasıl da tetiklediğine vurgu yapan RTE var. Kendisini Mendereslerle, Özallarla aynı siyasi gelenek içinde tanımlayan RTE, sigara yasağı ve dumansız hava sahası söylemleriyle, sağlık politikaları konusunda da temel belirleyicinin sermaye ve siyasi çıkarların ilişkisi olduğunu bir kez daha kanıtlamış bulunmakta. Pek muhterem başbakanımızdan, demokrasi troykasını modifiye ederek 62 TL tavşanları tarafından koşulan Santa RTE kızağına çevirdiği açılımı da ilerleyen günlerde görmek isteriz. Sağlıcakla kalın.

17 Ocak 2010 Pazar

Almería


"Evet, hepinize bir öğün, orada ve buradaki zenginlere,
Elçilere, bakanlara, yıldıran şölen misafirlerine,

Derin koltuklarda çay içen kadınlara,
Ezilmiş ve taşan bir öğün, yoksul kanla lekelenmiş,

Her sabah, her hafta, her zaman
Almeria'nın kanıyla pişirilmiş bir öğün, önünüzde her daim."

Pablo Neruda
Çeviren: İsmail Aksoy
(“Üçüncü Konaklama”nın “Yürekteki İspanya” adlı bölümünden)

5 Ocak 2010 Salı

Adıyaman Tütünü Strikes Back






















Malumunuz, 19 Temmuz 2009 sigara yasağına bir de, devam filmlerini beklediğimiz 4 Ocak 2010 sigara zammıyla nostaljik MSN sürümleri tadında fiyatlanan (Marlboro 7.oo, Parliament 7.50 olmuş.) sigaralar da eklenince, Ankara dolaylarından efil efil esen IV. Murat rüzgarlarını fark etmemek olanaksız hale geldi.
İşin ilginç yanı, bu rüzgarın en çok keyiflendirdikleri ne toptancılar, ne sigara şirketleri. Zevkten dört köşe olanlar, orda burda mutluluktan pembe elbiseli balerinler gibi hoplayan "Duman Avcıları".
"Ooh şahane, beter olsunlar. Sigarayı bıraksınlar. Sevmiyom ben sigara, ciğerlerimi seviyom. 50 TL olsaymış aslında baba yea. Oley zam, yaşasın zam."
Bu insanlardan ve tavırlarından güç bularak açıklığa kavuşturma gerekliliği hissettiğim birkaç nokta var. Geçmişten bu zamana, halkın sağlığı düşünülerek atıldığı söylenen bütün adımların arkası nasıl ki merdiven altı dolabı doluluğundaysa, bu da öyle.
Bu zam, uzun ve sağlıklı yaşamamız umursandığından değil, sigaradan dolayı doğan hastalıkların tedavilerinin sigorta sektörüne getirdiği yük, sigara gelirlerinden fazla olduğu için var. Sigara satış gelirleri, sağlık sigortası yükünden fazla olsaydı eğer şu an duman avcısının kahvesini yudumladığı mekanda, sigaramdan çektiğim nefesi ona doğru üflüyor olurdum ve işin en önemli kısmı bunu engelleyecek herhangi bi yasa olmazdı. Yoksa hiçbir bıyıklı yaşam formunun "Bebişlerimiz sağlıklı yaşasınlar allahımızın izniyle, uzun uzun bele" gibi bir derdi yok.
Bunun en belirgin yansımalarından birine yönelelim. Fiyat artışları kimse kendi kurtuluşunu/ intiharını seçmesin diye insanların zamanla alışacağı türden. Bu şartlar dahilinde sarma sigara ya da toptancılara yönelecek belirli bi kesimin haricindeki insanlar, sigara içmeye devam edecekler. Bu tarz zamlar vergi toplamanın en adeletsiz, evet, ama en etkili yolu ne yazık ki. Hep böyleydi.
Hadi her şeyi geçiyorum, ülkedeki yancılık ve beleşçilik müesseselerinin sonu olabilir bu bak. Kimse tonla para ödediği sigarasını paylaşmak istemeyeceği için bozulacak dostlukları, arkadaşlıkları, yitip gidecek yancılarımızı düşündükçe kalbim sıkışıyor. Böyle böyle değerlerimizi kaybediyoruz biz. Üstelik birlik beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde. Gözlerim doluyor, daha fazla yazamayacağım.

Ha bu arada tehlikenin?
Ulan tamam be.

Blog Açılımı

Çarşaf açılımı, Kürt açılımı, fermuar açılımı, cart açılımı, curt açılımı derken; canım ortağım Vera'yla açtığımız Doğu Bloğu'nun ilk yazısında "blog açılımı" başlığını kullanmam oldukça zaruri hale geldi. Doğu Bloğu açılımının içini doldurmaya çalışırken; "kalıplaşmış düşüncelere karşı resetatar gibi mücadele vereceğiz, yeri gelince duvar örüp zamanı gelince yıkacağız. Biz Doğu Bloğuyuz lan!" gibi birtakım iddialı söylemler kullanmak istedim aslında. Ama bugüne kadar yıktığım tek duvarın tetris bloklarının oluşturduğu duvarlar olduğunu fark edince bu iddialardan vazgeçtim. Tek amacım; buralarda ama komikli, ama haysiyet dolu bir biçimde takılıp, bloggerın veri tabanında biraz daha birikinti yaratmak. Kişi başına yaklaşık 15.4 tane fake facebook hesabının düştüğü ülkemizde, ben de biraz bloggerı kirletmişim çok mu? Kimbilir belki de Türkiye'de kişi başına düşen blog sayısını artırarak ülkemizin gelişmişlik seviyesinde de bir katkıda bulunuruz. Denemek lazım. Son olarak resetatarlı Doğu Bloğu'na hoşgeldiniz der, sözü Vera'ya bırakırım.